Spinoza’nın Tanrısı

Efe Salihoğlu
6 min readJul 11, 2019

Mercek Yontan Filozof

Baruch Spinoza, 1632 yılında Hollanda’nın Amsterdam şehrinde Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş, fakat bir zaman sonra (1656) görüşlerinden dolayı Yahudilikten aforoz edilmiştir. Spinoza da bunun bir sonucu olarak İbranice olan Baruch isminin Latincedeki karşılığı olan Benedictus’u kullanmaya başlamıştır. Onun aforoz edilmesine sebep olan temel görüşü semavî dinlerin aksine Tanrı’nın cennete, farklı bir alemde vesaire olduğunu değil onun bizzat dünyada yer aldığını düşünmesidir. Spinoza için Tanrı doğadır, doğa da Tanrı’dır. Spinoza’nın tanrı inancı bir nevî panteizmdir.

Baruch Spinoza (1632–1677)

Aforoz edilmesinin ardından Spinoza, kendini son derece onurlu ve münzevî bir hayat sürmeye adadı. Bunun ilk göstergelerinden birisi 1673 yılında Heidelberg Üniversitesinin profesörlük teklifini geri çevirmesi ve kendi deyimiyle ‘’kendince bir tefekküre dayalı felsefe’’ yapmak amacıyla yalnız kalmayı tercih etmiştir. Spinoza; ev satın almaktan ziyade pansiyonlarda kalmış, o günün gözde ve yeni bir mesleği olan mercek yontma, parlatma işine girerek yaşamını idâme ettirmiştir. Teleskop, mikroskop gibi aletlerin mercekleriyle uğraşmak ve bu yolla para kazanmak onun bağımsız kalmasına ve münzevî bir hayat yaşamasına olanak sağlamıştır. Fakat kuvvetli bir görüşe göre bu mesleğin icrasından kaynaklanan cam tozunun ciğerlerine fazlasıyla zarar vermesi sonucunda 45 yaşında bir akciğer hastalığından ötürü (bazı kaynaklar verem olarak belirtilir) yaşamını kaybetmiştir. En önemli eseri olarak kabul edilen Ethica da 1677 yılında ölümünden sonra yayınlanmıştır.

Amsterdam sinagogundan aforoz edilen Spinoza’nın aforoz emri, gür bir sesle tüm âleme haykırırcasına okunurken sinagogun ışıkları, orada bulunan cemaat tam bir karanlık içinde kalana dek uhrevi bir havada, kademe kademe söndürülmüştür.

Çığırtkan bir ses Spinoza’ya yönelik olarak sinagogun duvarlarını şu cümlelerle inletiyordu:

‘’Gece gündüz lanetlensin! Yatarken kalkarken lanetlensin! Girerken çıkarken lanetlensin! Rab, onu artık affetmesin ve bilgilendirmesin. Rabb’in gazabı ve hiddeti bundan böyle bu herifin üzerine parlasın! Onu, şeriat kitabında yazılı hâlde bulunan tüm lanetlerle doldursun ve adı gökyüzünden kazınsın!’’

Neyse ki felsefesi onun adını, engin semalara silinmez bir şekilde kazıyacaktır! Akıl, yoz bir bedduaya karşı zafer kazanacaktır.

Spinoza’nın kendi ilkelerini esas alan, tavizsiz ve onurlu addedilebilecek olan bu yaşam anlayışı birçok övgüye mazhar olmuştur. Yakın tarihin ünlü filozof ve matematikçilerinden biri olan Bertrand Russell büyük eseri Batı Felsefesi Tarihi’nin Spinoza başlıklı bölümünde onun için ‘’büyük filozofların en soylusu ve en müşfiki’’ ifadesini kullanmıştır (s.141). Descartes ve Leibniz ile birlikte üç büyük akılcıdan biri olan Spinoza ölümünün ardından birçok filozof, düşünür ve bilim adamını önemli ölçüde etkilemiştir. Goethe, Schopenhauer, Hegel, Nietzsche, Russell, Einstein, George Eliot bunların başında gelen isimlerdir.

İnsanın eylemlerine gülmemeye, onlara gözyaşı dökmemeye, onlardan nefret etmemeye ama onları anlamaya çalıştım.

- Baruch Spinoza

Spinoza’nın temel eseri Ethica (1677). Kitapta yalnızca etik değil, felsefenin hemen her alanıyla ilgili hususlar yer alır.
Spinoza’nın temel eseri Ethica’nın 1895 yılına ait bir baskısı (Geometri düzeni ile yazılan eser 1677 yılında filozofun ölümünün ardından yayınlanmıştır. Eserde yalnızca etik değil, felsefenin hemen her alanıyla ilgili hususlar yer almaktadır).

Spinoza’nın Tanrısı

Az evvelki pasajda da belirttiğimiz üzere Spinoza’nın dinî görüşü ve tanrı telakkisi geleneğin tamamen dışında olmakla beraber oldukça da radikaldir. Spinoza’nın tanrısı, yaratıcılık özelliğine haiz olmamakla beraber insanî vasıflara da haiz değildir. O; insanlara acıma, merhamet, sevgi gibi duygular beslemez. Spinoza’ya göre bu durum semavî dinlerin içine düştüğü en büyük yanlışlardan biridir ve tam olarak bir antropomorfizm örneğidir. Spinoza’ya göre var olan bütün gerçeklikler deterministik bir yasaya bağlıydı ve her şey apaçık öncüllerden hareketle tümdengelim yoluyla açıklanabilirdi. Ona göre özgür irade, tesadüf gibi kavramların var olan bu sistemde herhangi bir yeri yoktur. Çevremizde meydana gelen her olay, var olmuş ve olacak her hareket Tanrı’nın anlaşılması olanaksız olan doğasının bir yansımasıdır. Ona göre Tanrı ve tanrı kavramı, bu dünyadan ayrı olarak düşünülemezdi; bu düşünceyi, mantığa ve matematiğe ihanet olarak görmekteydi. Dolayısıyla ona göre Tanrı var olan her şeyle birlikte vardır; o, her şeyle eş değerdir. Doğaya karşı gelinmez; o, değişmez ve sabit bir düzeni korur, her şey bütünün bir parçasıdır.

Spinoza’nın tanrı anlayışının temel ilkesi gayrîşahsiliktir, onun tanrısı insanî niteliklerden tamamıyla yoksundur; kimseyi cezalandırmaz ve kimseye karşı sempati beslemez. Onun anlayışına göre ‘’Tanrı’yı seven kişi, karşılık olarak Tanrı’nın da onu sevmesi için çabalayamaz.’’dır.

Spinoza’nın Determinizmi:

Yalnızca cahiller geleceği değiştirebileceğini düşünür, olacak olan olur ve gelecek, geçmiş kadar değiştirilemez ölçüde sabittir. Bu yüzden korku ve umut lanetlenir, her ikisi de geleceği belirsiz görmeye dayanır ve dolayısıyla bilgelik eksikliğinden kaynaklanır. (Russell, B., Batı Felsefesi Tarihi 3, s.149)

Spinoza’nın ünlü eseri Ethica’nın ilk bölümü de onun tanrı anlayışıyla ilgilidir. Var olan her şey, bir nedenden dolayı var olmalıdır der ve her şeyin birbirine bir sebep-sonuç ilişkisiyle bağlı olduğunu iddia eder. Fakat bu durumun böyle olabilmesi için de Spinoza’nın bir ‘’ilk neden’’e ihtiyacı vardır. O da bunun farkındadır ve bu durumun açıklaması da kitabında önemli bir yer işgal eder. Bu zincirin başında öyle bir kavram yer almalıdır ki öncesiz ve sonrasız olmalı, var olmak için kendinden başka hiçbir sebebe muhtaç olmamalı ve kendi özünün gereği olmalıdır. İşte Spinoza’nın tanrısı tam olarak böyle bir varlıktır. Her şeyin ilk nedenidir, her şeyin özü ve her şeyin altındaki saf varlık yani tözdür. Bu töz, doğası gereği sonsuz ve mükemmeldir.

Kendi başına var olan ve kendisi ile tasarlanan, yani kendisini teşkil edecek başka hiçbir fikrin yardımı olmaksızın hakkında fikir edindiğimiz şeye cevher diyorum (Spinoza, B. Ethica, Tanım III, s.31).

Mutlak olarak sonsuz bir varlığa, yani sonsuz sıfatları olup başsız ve sonsuz (ezelî) özü bu sonsuz sıfatlarında her biriyle ifade edilmiş olan cevhere Tanrı diyorum (Spinoza, B. Ethica, Tanım VI, s.32).

Bu tanımlamalardan hareketle bakıldığında Spinoza’nın tanrısı semavî dinlerin tanrısıyla uyumlu olarak gözükse de analitik bir incelemeyle aslında hiç de öyle olmadığı görülmektedir. Bunlardan en basiti semavî dinlerin yaratıcı anlayışındaki Tanrı, bazı insanlarla özel iletişime geçmekte, kendisine dua edenlerin duasını kabul etmekte ve onlardan ayrı bir varlık olarak sonsuz mevcudiyetini devam ettirmektedir fakat Spinoza’nın tanrı anlayışında böyle bir durum katiyen söz konusu değildir. Var olmuş ve olacak her şey Tanrı’nın bir tezahürüdür ve Tanrı onlardan ayrı bir varlık olarak düşünülemez. İnsanlarla iletişime geçemez, onların dualarına cevap vermez ve belli mantıksal ilkelerle düzenlenmiş olan ilkelerin dışına çıkılamaz.

Spinoza’nın tanrı anlayışına katılıp katılmamak tamamen kişisel bir tutumdur. Kendisi her ne kadar mantıksal argümanlarla ve geometrik düzenle görüşlerini sunmaya çalışsa da elbette ki öznel bir ifadeden öteye gidememiştir. Fakat o, gerek etik anlayışıyla gerek siyaset anlayışıyla münhasıran hayatı yaşama şekliyle örnek teşkil eden radikal ve samimi bir filozof olarak tarihteki yerini pek muhkem bir şekilde edinmiştir. Locke’tan evvel ifade özgürlüğünü savunan ilk büyük filozoftur. Herkesin istediği gibi düşünebileceğini ve düşündüğünü söyleyebileceğini belirtmiştir. İnsanlar arasındaki barışı bozanların da bu özgürlüğe ket vurmaya çalışanlar olduğunu belirtmiştir.

Devletin gerçek amacı özgürlük olmalıdır. — B. Spinoza

Her şeyin sevgiyle aşılabileceğini söylemiş; karşılıklı nefretin yeni bir nefrete gebe olduğunu, nefretin ancak sevgi ile yok edilebileceğini belirtmiştir. Gerçekten de hayatını buna göre yaşamış, herkesi dinlemiş ve bütün fikirlere saygı göstermiştir. Dolayısıyla kimi felsefe tarihçileri onu ‘’Müşfik Spinoza’’ olarak da tanımlamışlardır. Bizce de Spinoza, felsefe tarihindeki önemli yerini; korkusuz, samimi, insancıl, dürüst ve parlak bir zekâ olarak pek muhkem bir şekilde edinmiştir.

İnsanlar, bize zarar verdikleri için değil, yaptıkları haksızlıklarla ruhumuzun ışığını söndürüp içimizdeki kötülüğün başkaldırmasına sebep oldukları için korkunçlardır.

Sorgulamanın, akletmenin ve hürriyetin zevkine doyasıya vardığınız bir hayat dileğiyle; saygı, hoşgörü ve bilgi ile kalınız.

Bu yazının geniş versiyonuna ait videoya, YouTube kanalım üzerinden ulaşabilirsiniz:

Bu yazıyı yazmadan evvel geçmişte yaptığım okumalar ve yararlandığım kaynaklar:

  • Russell, B. (2016). Batı Felsefesi Tarihi 3. Cilt. İstanbul: ALFA.
  • Spinoza, B. (2004) Etika. İstanbul: ALFA.
  • Spinoza, B. (2008) Teolojik-Politik İnceleme. İstanbul: Dost Kitabevi.
  • Spinoza, B. (2008) Tanrıbilimsel Politik İnceleme. İstanbul: Biblos.
  • Spinoza, B. (2019) Aklın Islahı Üzerine Bir İnceleme. İstanbul: Dost Kitabevi.
  • Vorlander, K. (2008). Felsefe Tarihi. İstanbul: İz Yayıncılık.

Diğer Yazılarım:

--

--