Gölgelerin Ötesindeki Gerçek: Platon
Felsefe ile içli dışı olan yahut felsefeye hiçbir şekilde ilgi duymayan kişilerin felsefe konusunda belki de tek ortak noktası üç ismin ister istemez sürekli olarak karşılarına çıkmasıdır. Bunlar sırasıyla aralarında öğretmen-öğrenci ilişkisi bulunan üç büyük düşünürdür: Sokrates, Platon ve Aristoteles. Bu üçlüden yazılı eserleri elimize ilk olarak ulaşan kişi Platon’dur. Onun sayesinde hocası Sokrates’i de tanıma şansımız olmuştur. Çünkü Sokrates konuşmanın, hitabın gücüne inanmış ve kendinden sonra geriye herhangi bir yazılı eser bırakmamıştır. Onun hakkında tüm bildiklerimiz öğrencilerinin hakkında yazdıklarından ibarettir. Onu anlatan iki öğrencisinden birisi Ksenophon diğeri de Platon’dur. Her ne kadar yazdıkları birçok şey birbirinden farklı olsa da Sokrates’i tanımamızı onlara borçluyuz, özellikle de Platon’a ve onun diyaloglarına. Bazı felsefe tarihçileri bu konuda o kadar ileri gitmişlerdir ki Sokrates’in hiç var olmadığını yalnızca Platon’un diyaloglarında yer alan bir karakter olduğunu söylemişlerdir. Yazıya kıymet veren(yazıları elimize ulaşan ilk filozof), edebiyatın gücü ile felsefeyi birleştiren bu çok yönlü adamı anlatmak ve anlamak da o denli çok yönlü çaba gerektirecektir.
Pek güzel de kimdir bu adam?
İÖ 427'de dünyaya gelen Platon’un gerçek adının Aristokles olduğu bilinmektedir. Vücut yapısı sebebiyle kendisine Yunancada ‘’geniş, geniş göğüslü’’ anlamına gelen Platon mahlasının verildiği bilinmektedir. Kendisi asilzade bir aileye mensup olup uzunca bir süre politikayla ilgilenmiş ve sonra hayatını değiştirecek isim olan Sokrates’le tanışmıştır. Ömrünün dokuz yılını onun yanında geçirmiş ve birçok öğretisini anlayışına katmıştır. Sokrates’in idam edilmesinden sonra Atina’dan ayrılarak dünyanın birçok yerine yolculuk etmiştir. Gittiği yerlerden en önemlisi belki de Mısır’dır. Burada matematik, geometri alanında var olan birçok gelişmeyi takip etmiş ve öğrenmiştir.
Sokrates dışında öğretilerinin şekillenmesinde etkili olan filozoflar: Pythagoras, Parmenides ve Herakletios’tur.
Ona göre, geometrinin konusu tamamen zihnin ürünü olan nesnelerdir. Sadece geometride ve matematikte değil, onun tüm felsefî anlayışında zihin kavramı ön plandadır. Kuracağı Akademi’nin kapısına yazdığı ‘’Ageometretos medeis eisito!’’ (Geometri bilmeyen giremez!) cümlesi belki de bu durumu çok iyi açıklamaktadır. Fakat bu sözden kastedilen şey günümüzde anlaşılacağı üzere üçgenin iç açılarının toplamını bilmeyen, karenin alanını hesaplayamayan insanlar girmesin gibi basit bir muhteva değildir. Platon’un burada kastettiği şey geniş anlamıyla; analitik düşünemeyen, bildiklerini tekrar tekrar sorgulayamayan, yansıtıcı düşünemeyen, metabilişsel becerisi olmayanların kapıdan derhal dönmesi gerektiğidir.
Sen İstiyor Bilgelik, Verecek Boş Zaman
Pek çok Yunan filozofu gibi Platon da bir kişinin ‘’bilge’’ olabilmesi için bolca boş zamana ihtiyacı olacağını düşünür. Belki de ‘’boş’’ dediğimiz bu zamanlar bizim için aslında gerçek anlamda dolu olması gereken zamanlardır. Kanaatimce asıl boş zamanlarımız; sevmediğimiz bir işte çalışmak, alışveriş yapmak için zaman harcamak, fiziksel ihtiyaçlarımızı gidermek gibi şeylerden ibarettir. Dolu dediğimiz zamanlar herhalde ki entelektüel becerimizi ve disiplinimizi geliştirdiğimiz zamanlardır. Platon da aslında geçimini sağlamak için bir işle meşgul olan insanların, bu açıdan bir kişiye ya da bir yere bağlı olanların arasından bilge insanların çıkamayacağını düşünmektedir. Biz buna sonradan tam olarak ‘’Aristokrat’’ bakış açısı diyeceğiz. Fakat yanlışlığını ispatlamak da biraz zor gibi görünüyor. Kahrolsun vahşi kapitalizim, yaşasın bigelik ülküsü!.. Öhm, her neyse bu konuyu ileride belki Marx ve Engels’te işleriz.
Platon’un İdeal Devlet Anlayışı ve Ütopyası
Pek çoğumuz tarafından bilindiği üzere Platon ‘’İdealar Kuramı’’ -diğer adı ile ‘Formlar Teorisi’- ile nam salmış ve idealizmin kurucusu olarak kabul edilmiştir. Bu kuram hakkında birçok yerde genişçe ve detaylı bilgiler mevcuttur. Fakat burada çok kısa bir biçimde anlatmak gerekirse Platon aslında özetle şöyle demektedir:
Bu dünya aslında bize görüldüğü gibi değildir. Gerçek olan ile bizim gördüğümüz arasında ciddi farklar olabilir. Siz cahiller bunun farkına varamazsınız. Bu dünyanın nasıl olduğunu, aslında ne olduğu ancak ve ancak filozoflar anlayabilirler. Çünkü onlar duygularını değil düşüncelerini egemen kılarlar!
Yukarıda kendi cümlelerim ile özetlemeye çalıştığım idealar kuramının bu basit ve gayriciddi anlatımından dolayı sanırım Platon’a bir özür borçluyum. Fakat benim anladığım tam olarak buydu. Platon ise bu fikri daha anlaşılabilir kılmak için meşhur mağara alegorisini kullanır.
YouTube kanalımda yer alan ‘’İdealar Öğretisi ve Mağara Alegorisi’’ temalı video:
İdealar kuramını oldukça kısa bir biçimde tasvir ettikten sonra Platon’un ütopyası olan ideal devletine geçmenin tam zamanı olduğunu düşünüyorum. Zira Platon, ‘’Devlet’’ isimli büyük eserinin ilk bölümünde devletin inşasından bahsederken bu kuramına yaraşır bir şekilde devleti yöneteceklerin ancak filozoflar olabileceğini belirtir. Çünkü gerçek bilgiye ancak onlar sahip olabilirler.
Platon’un insan kavramı ile devlet anlayışı eş değerdir. Dolayısıyla öncelikle onun ‘’insan’’a ne gözle baktığını bilmek bizim için faydalı olacaktır. Platon insanın ruh ve bedenden oluştuğunu belirtir. Ruhu da kendi içinde üçe ayırır: İrade, akıl ve itkiler. İrade, bir davranışı yahut arzularımızı gerçekleştirmemiz için cesareti gösteren kısımdır ve ruhun öfkeli bölümünü oluşturur. Akıl ise sorgulama ve analitik düşünme yolu ile seçenekler arasından doğruya ulaşmaya çalışan ruhun karar veren bölümüdür. İtkiler; yemek-içmek, cinsellik, barınmak gibi doğal isteklerimizin yer aldığı kısımdır ve ruhun en zayıf bölümüdür. Platon sağlıklı bir insanın ancak bu üç bölümün birbiriyle uyumlu ve barış içerisinde çalışmasıyla meydana gelebileceğini belirtir. Devlet dediğimiz mekanizma da tam olarak böyledir. Platon devleti de aynı şekilde üç bölüme ayırır. Ruhun her bölümünü yurttaşlara ait üç sınıftan biriyle eşitler. Askerler, ruhun öfkeli kısmına yani iradeye; yöneticiler, ruhun karar veren bölümü olan akla; meslek sahibi olan ve çalışarak askerlerin ve yöneticilerin her türlü isteğini karşılayacak olan sıradan halk ise ruhun itkiler bölümüne tekabül etmektedir. İnsan yapısında olduğu gibi devlet yapısında da bu üç kısım birbirleriyle çatışmaya girmeden, uyum içerisinde yaşarlarsa ideal toplum, ideal devlet meydana gelecektir.
Bilge insanlar konuşurlar çünkü söyleyecek bir şeyleri vardır. Aptal insanlar konuşurlar çünkü bir şey söylemek zorundadırlar.
- Platon
Eğitim Şart!
Platon devletin var olmasını ve ayakta kalmasını sağlayacak esas unsurun koruyucular adını verdiği yöneticiler olduğunu belirtir. Ağaç yaşken eğileceği için sayıları oldukça az olan ve yasa koyucu tarafından en başta seçilen bu zümrenin oldukça iyi bir eğitim görmesi gerekmektedir. Ve esas olanın onların eğitimi olduğunu belirtir.
Platon’un sınıf anlayışı katı bir ayrılağa dayanmaz. Aşağı sınıflarda yer alan fakat büyük umut vaat eden bir çocuk yukarı sınıflara terfi edebilir iken yetersiz bir çocuk da aşağı sınıflara inebilir. Ayrıca kadın ya da erkek her çocuğun eğitilmesi gerektiğini söyler.
Sen de mi Platon?
Eğitimi jimnastik ve müzik olarak iki bölüme ayırır. Burada her iki kelimenin anlamı da günümüzdeki içeriğine göre çok daha geniştir. Örneğin jimanstik kelimesi, beden eğitiminin yanında geniş bir kültürü ve zindelik ile alâkadar olan her şeyi içine alır. Platon’a göre eğitimle kazandırılması gereken esas unsurlar ciddiyet, edep ve cesarettir. Dolayısıyla bu çocuklara eğitim verilirken kullanılacak her türlü literatürde yoğun bir sansür vardır. Örneğin çocuklarda ölüm korkusu uyandıracak her türlü hikâye yasaktır. Çünkü yeri geldiğinde çocuklar ölmeyi istemelidirler. Bunun yanında çocuklara Tanrılardan asla kötülük gelmeyeceği öğretilmeli ve yüksek sesle gülmemeleri gerektiği ciddiyetle belirtilmelidir.
Platon, Homeros ve Heseidos’un eserlerinin verilen eğitimde kullanılmasını yukarıdaki sebeplerden ötürü yasaklamıştır.
Gençler böylece belli bir yaşa kadar hiç çirkinlik ya da kötülük görmeyeceklerdir. Fakat bazen onları cezbedecek şeyler sunularak cazibe testlerine maruz bırakılırlar. Eğer bu testleri geçebilirlerse yönetici sınıfında yer almayı hak edebilirler, aksi takdirde alt sınıflardan birine mensup olmaları gerekecektir.
İlk Çağ’da Komünizm Esintileri
Peki her şey iyi güzel de bu devletin ekonomik sistemi nedir? İşte tam bu noktada diyebiliriz ki yöneticiler ve askerler için komünizm benzeri bir sistem vardır. Askerlerin özel mülkiyeti olamaz, birlikte yaşayıp birlikte yemek yerler. Altın ve gümüş sahibi olamazlar. Çünkü Platon’a göre zengin olamamak mutlu olmaya engel değildir. Tek tek yöneticilerin, askerlerin ve alt sınıfın iyiliğinin ve mutluluğunun önemi yoktur, önemli olan bütünün mutlu olmasıdır.
Bu komünist anlayış aile yapısında da görülür. Çocuklar ve kadınlar da dahil olmak üzere erkek egemen toplumdaki arkadaşların her şeyi ortak olmalıdır. Kadınlar, erkeklerin ortak eşleri olacak ve hiç kimsenin kendine ait eşi olmayacaktır. Bu kadar ilginçlik yetmezmiş gibi burada daha dikkat çekici bir ilginçlik daha karşımıza çıkmaktadır. Platon devletin sağlığı için yalan söylenmesinde hiçbir beis görmez. Burada Makyavelizm’e benzer bir anlayış hakimdir desek sanıyorum ki yanlış söylemiş olmayız. Zira gelin ve damatlar kura yolu ile eşleşeceklerini zannetseler de aslolan bu eşleşmelerin soy ıslahı ilkelerine göre ayarlanmasıdır.
Gelin ve damat eşleşip çocuk sahibi olduktan sonra bu çocuklar onlardan alınarak ne onların çocuklarını ne de çocukların ebeveynlerini tanımasına müsaade edilmeyecektir. Eğer ki bu evlilikten özürlü bir çocuk peyda olursa gizli bir yere yatırılıp öylece bırakılacaktır. Aynı durum alt tabakanın bebekleri için de geçerlidir. Kişilerin ne söz konusu eşleşmelere ne de bu tür durumlarda söz hakkı yoktur. Böyle bir devlette kişiler; annesini, babasını ve kardeşini tanımayacağı için babası yaşında olan herkese baba, annesi yaşındakileri anne, kardeşi yaşındakilere de kardeş diyecektirler.
Yukarıdaki durumlar sağlıklı bir şekilde işe koşulursa Platon için ideal devlet kurulmuş ve aksamadan varlığını sürdürecek demektir. Bugünkü bakış açısından birçok şeyi yadırgasak da her şeyin çağına göre düşünülmesi gerektiği kanaatindeyim.
Bu yazıyı daha fazla uzatmadan burada son vermek istiyorum. Platon’un metafiziğine, ütopyasına, ahlâk anlayışına, ruhun ölümsüzlüğü gibi önemli kavramlarına başka yazılarda yer vereceğim.
Şimdilik saygı, hoşgörü ve bilgi ile kalınız.
Diğer Yazılarım:
- Bir Talebe, Bir Öğretmen: Nietzsche ve Schopenhauer
- Mutsuzluğun İmkânsızlığı: Stoa Felsefesi ve İçsel Huzur
- Ölümün Doğurduğu Adam: Michel de Montaigne
- Jean-Jacques Rousseau: Toplum Sözleşmesi, Ütopya ve Dönüşüm
- Yerleşik Ahlâka Balyoz Darbeleri: Friedrich Nietzsche
- Platon: İdeâl Devlet, İdeâl Cemiyet ve İdeâl İnsana Bir Bakış
- Bir Başka Filozof: Arthur Schopenhauer
- Diyojen’in Hocası Antisthenes ve Kinik Okulu
- Sadeliğin, Yalnızlığın Kutsallığı: Diyojen
- İdea’lleri Olan Büyük Filozof: Platon
- Eudaimonia: Aristoteles’e Göre Kişisel Mutluluk
- Bir Vâzife Olarak Ahlâk: Immanuel Kant
- Münzevînin Sığınağı: Yalnızlık
- Stoacılık: Köleden İmparatora Uzanan Felsefe -1
- İnsan Neden Boyun Eğer: Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev (Etienne de La Boétie)
- Bir Kişilik Ödünlemesi: Irkçılık
- Spinoza’nın Tanrısı
- Felsefeye Giriş Yapmak İsteyenlere Naçizane Bir Rehber, Kitap Önerileri
- Jean-Jacques Rousseau: Meczupluk ve Dâhilik Arasında Bir Yaşam-1
- Felsefe Ahmaklık Mıdır?
- Aydınlanma Hakkında Bir Deneme: Kant’ın Işığında
- Akıllı İnsan Hipotezi: Ön Yargı
- Modern Dünyanın Putları: Irk, Kan ve Toprak
- Friedrich Nietzsche: Tanrı’nın Ölümü ve Üstinsan (Übermencsh) Felsefesi
- ‘’Sapere Aude!’’: Bilmeye Cesaret Et!
- Elvedâ Çürük Elmalar: Felsefenin Gücü
- Filozofça Ölmek: Boethius
Bu yazıyı yazmadan evvel geçmişte yaptığım okumalar ve yararlandığım kaynaklar:
Arslan, A. (2017) Felsefeye Giriş. Ankara: BB101 Yayınları
Platon (2006) Devlet.(Sabahattin E, Çev.). İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları
Platon (2006) Sokrates’in Savunması:(Ali Ç, Çev.). İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları
Russell, B. (2016). Batı Felsefesi Tarihi 1. Cilt. İstanbul: ALFA.
Vorlander, K. (2008). Felsefe Tarihi. İstanbul: İz Yayıncılık.
Warburton, N. (2015) Felsefenin Kısa Tarihi. İstanbul: ALFA