Platon: İdeal Devlet, İdeal Cemiyet ve İdeal İnsana Bir Bakış

Efe Salihoğlu
8 min readApr 25, 2020

Bu yazıda sizlere, Platon’un devlet, cemiyet ve bireye dönük görüşlerini aktaramaya çalışacağım. Yazının içeriğinde filozofun, evvelâ bireyden yola çıkarak insanın nasıl ve hangi cihette mutluluğa erişebileceği; bireyden teşekkül eden cemiyetin ve devletin nasıl ideal hâle gelebileceği sorularına yönelik cevaplarını irdeleyeceğiz.

Platon hakkındaki diğer yazılarım için:

‘’Kutsal Filozof’’ Platon: İdealar Öğretisi ve Mağara Alegorisi

‘’İdea’’lleri Olan Büyük Filozof: Platon

Sokrates (MÖ 469 — MÖ 399)
Sokrates (MÖ 469 — MÖ 399)

Sokrates’in Yolu

Elbette Platon’dan bahsetmeden evvel, Sokrates’in görüşlerine kısa da olsa yer vermemek pek de mümkün değildir. Platon, felsefesini inşa ederken onun görüşlerinden yola çıkmış ve ona pek muhkem eleştiriler getirerek kanaatimce hocasının hakkından gelerek Sokrates’e verebileceği en güzel hediyeyi vermiş ve minnet borcunu ödemiştir. Malûmunuz üzere Sokrates, adeta felsefe tarihini ikeye bölerek düşünmenin yönünü, doğadan insana çevirmiştir (Bu durum daha sonra Cornford ve Nietzsche tarafından hayli sert bir biçimde eleştirilecektir.)

Cornford, Sokrates’in felsefede insanı, ruhu keşfeden kişi olduğunu vurgulayarak onun, iyi yaşamanın nasıl olacağına sistemli bir şekilde cevap arayan ilk filozof olduğunu belirtir. Hatta birçok felsefe tarihçisi etiğin kurucusu olarak da Sokrates’i işaret etmektedir. Sokrates öncesi filozoflar doğayı, olup biteni anlamaya çalışırken Sokrates, insanı anlamaya çalışmıştır zira o, bilgeliğin yolunun kendini bilmekten geçtiğine inanmaktadır. Kendini bilmeyen bir insanın; doğayı anlamasının, rüzgârın, karın, yağmurun nasıl oluştuğu; ağacın nasıl yeşerip meyve verdiği bilgisine sahip olmasının Sokrates açısından pek bir ehemmiyeti yoktur. İnsan, iyi olana kavuşabilmesi için her şeyden evvel insan olmanın bilincine varmalıdır. Bu duruma günümüzden bir örnek verecek olursak piyasaya ideal bir akıllı telefon sunmak isteyen bir şirket nasıl ki mükemmel olan akıllı telefonun taşıması gereken özellikleri bilmek zorundaysa insan da ideale ulaşabilmek için mükemmel insanın nasıl olması gerektiğini bilmelidir. Bunun peşinden gitmeli, bunu sorgulamalı ve gerekirse ömrünü buna vakfetmelidir. İşte, tam da bu yüzden sorgulamaya dayanmayan bir hayat Sokrates için hiç yaşanmamış bir hayata eş değerdir. O, insanların her birinin akılla donatıldığını ve bu akıl sayesinde iyiye, güzele, doğruya ulaşabileceklerini belirtir ve ekler:

O zaman çoğunluğunun sandığının aksine insan hiçbir zaman, yani kendisine adâletsizlik yapıldığı zaman bile adâletsizlik yapmamalı (Platon Sokrates’ten aktarır). — Platon, Kriton, Say Yay., s.51

Sözü, daha fazla uzatmadan bu yazının yazılış amacı olan Platon’a ve onun insana, devlete bakış açısına getirmek istiyorum. Bu vesileyle Platon’a değinmezden evvel Sokrates’in hayatın amacını; kesin bir memnuniyet hâline, mutluluğa yani eudaimoniaya bağladığını ve erdemi (arete) bilgiye eşitleyerek doğruyu bilen herkesin iyiye yöneleceğini düşündüğünü aklınızın bir köşesine yazmanızı rica ediyorum.

YouTube kanalımda yer alan ‘’İdealar Öğretisi ve Mağara Alegorisi’’ temalı video:

Platon’un Ruh Öğretisi

Platon’un felsefesinin ana nüvesini onun psukhenin yani ruhu ele alış biçiminin oluşturduğunu söyleyebiliriz. Yukarıdaki paragraflarda da bahsettiğim üzere Sokrates, insanı rasyonel yanıyla ele almış ve insanın bu rasyonel boyutunun gerekli eğitimle, kendini bilmeyle insanın diğer tüm boyutlarına egemenlik kurabileceğini belirtmiştir. Dolayısıyla Sokrates’in felsefesinde insanın rasyonel boyutu dışındaki boyutlarının pek de bir önemi yoktur. Ezcümle, Sokrates’in insanı tek yanlı, akıl sahibi bir varlık olmasıyla ele aldığını söylemek pek de yanlış olmayacaktır.

Platon ise hocasından farklı olarak insan ruhunun, bilincinin üç temel boyuttan mürekkep hâlde bulunduğunu belirtir. Ona göre insan, hayatı boyunca yalnızca rasyonel boyutunun boyunduruğunda değildir, bunun yanında insana yön veren ve rasyonel boyutun dışında kalan boyutlar da vardır. Akıl dışında kalan bu boyutlar sırasıyla: itkiler (iştah) ve ruhun öfkeli boyutunu oluşturan irâdedir. Platon’un ruhu üç boyutuyla ele alışı bir değerler hiyerarşisine tâbidir. En alt kısımda bulunan itkiler (iştah) Platon’a göre bu boyutlar arasında en değersiz olanıdır.

Platon’a göre Ruhun Üç Bölümü

a) Ruhun en değersiz kısmını itkiler ya da diğer adıyla iştah oluşturmaktadır, bu bölüm, genellikle insanın zorunlu ihtiyaçlarını kapsamaktadır: açlık, susuzluk gibi. Bunun yanında insanın karşılanması zorunlu olmayan fakat arzuladığı birtakım istekler de bu bölümün kapsamına girmektedir: yoğun cinsel istek, aidiyet isteği, doymak bilmez bir mülkiyet anlayışı gibi. Platon, bu ihtiyaçların çok basit düzeyde olduğunu ve bunların karşılanmasının insana yalnızca geçici bir haz kazandıracağını belirtir. Bu arzuları karşılanan insan, eğer bunlarla tatmin oluyorsa hayata dair başka hiçbir isteği olmayacaktır. Yemek, içmek, cinsellik gibi beklentilerini karşılayarak adeta bir hayvan gibi yaşamayı olumlayacaktır. Bu boyutta yer alan arzuların karşılanmasının ruhun diğer boyutlarına yani akla ve iradeye herhangi bir katkısı yoktur. Velhasıl bu boyut, yalnızca belli dürtülerin karşılanmasından ibarettir.

b) Platon, ruhun diğer bölümü olan irâdeyi öfkeli kısım olarak ele alır. Bu bölüm iştahtan farklı olarak hayvanî dürtülerimizden ziyâde daha çok tutkularımızı, duygulanımlarımızı kapsamaktadır: şan şeref sahibi olmak, takdir edilmek, belli unvanların peşinden koşmak, muzaffer olmak, sevgi ve saygıya layık olmak vb.

Ruhun bu bölümünde de benzer şeyler ortaya çıkmaz mı?
Dolayısıyla bu kimse, düşünceden, akıldan yoksun halde şan ve şeref hırsının doyurulması için çabalayacaktır. — Platon, Devlet, Bordo Siyah Yay., s.226

c) Ruhun son boyutu olarak ise Platon’un ruhun en üstün parçası olarak nitelediği akıl karşımıza çıkmaktadır. Platon’a göre akıl, ruhun; analiz eden, sorgulayan, eleştiren, hesap yapan bölümüdür. Bu bölüm, yalnızca kendine dönük değil aynı zamanda ruhun diğer bölümlerine de büyük katkılar sağlamakta ve onları yönetmektedir. Örneğin karnı çok acıkan bir insan, ruhun iştah kısmı tarafından derhal isteklerinin giderilmesi için yönlendirilir. Bu durumda cebinde yeterli parası olmayan bir insan iştahın arzularına boyun eğerse hırsızlık yapma yolunu seçebilecektir. Akıl ise hırsızlığın, kendisine ve diğerlerine zarar verebileceğini, başına çok daha kötü felaketler getirebileceğini hesaplayarak insanı bu tür bir davranıştan alıkoymaktadır (bu kısımda aklınıza Freud’un id ve süperego çatışmasının geldiğini tahmin edebiliyorum). Dolayısıyla akıl, ruhun bütününü koruyarak ruhun doğru yönde gelişimine hizmet etmektedir. Akıl, Platon için hakikatin arayıcısıdır ve daima doğruya, iyiye teşnedir; ruhu dengeli kılarak sağlıklı bir yapıya sahip olmasını sağlar.

‘’Gerçekten öğrenmek için yanıp tutuşan, daha çocukluğundan itibaren bütünsel hakikati arzu edecektir’’ — Platon, Devlet, Bordo Siyah Yay., s. 151

İdeal İnsan

Platon, mutlak mutluluğa diğer bir söyleyişyle eudamoniaya ulaşacak kişilerin, ruhun bu üç bölümünden akıl bölümünü egemen kılacak insanların olduğunu belirtir. İştah ya da irade bölümü ile hayatını şekillendiren insanlar yalnızca geçici hazlarla kendilerini oyalayacaklardır oysa aklını egemen kılan insanların, iyi ideasına hizmet edeceğini ve bütüncül bir iyiye ulaşacaklarını belirtir. Ona göre ancak ve ancak bu insanlar erdem sahibi olmayı başaracak ve mutlak mutluluğu yakalayacaklardır. Diğer insanlar ise mutlu olduklarını düşünseler de önünde sonunda mutsuzluğa gark olacak ve erdemsiz bir yaşamla kendilerine tanınan vadeyi iç edeceklerdir.

İşin ilginç yanı, Platon insanların ekseriyetinin aklını kullanmaktan uzak olduğunu belirtir. Yani eudamoniaya, mutlak mutlulağa ulaşacak insanların sayısı pek azdır. İnsanların birçoğu iştahlarına ve iradelerine göre hareket ettikleri için ölçülü olma erdeminden uzak bir hayat sürmektedirler. ‘’İhtiyaçlarımı ne kadar çok karşılarsam o kadar mutlu olurum’’ düşüncesindeki insanlar, mutlak bir çıkmaza girmektedirler. Onlar, denge ve uyum içinde yaşamayı bilmedikleri için katiyen erdemli bir insan olmayı, mutlak mutluluğa erişmeyi başaramayacaklardır.

Çünkü Platon’un ‘’Kalabalıkları felsefî olarak aydınlatmak imkânsızdır.’’ sözü her zaman geçerliğini koruyacaktır.

— Arthur Schopenhauer, Din Üzerine, Say Yay., s. 59

Platon için ruh ancak mutlak bir nizamda sıhhat bulur. Dengesizlik ve uyumsuzluk insan ruhunda büyük bir kaos yaratır. Nasıl ki insanın cismanî varlığında bir organın işlevini düzgün bir şekilde yerine getirememesi (midenin gereğinden fazla asit salgılaması, bağırsakta oluşan fazla bakteriler, kalbin çok hızlı çalışması) bütüncül bir şekilde vücutta bir dengesizliğe ve huzursuzluğa yol açıyorsa ruhun bölümlerinde de tıpkı bu şekilde bir illiyet bağı bulunmaktadır. Fazla iştah veya fazla arzu insan ruhunu kaçınılmaz bir şekilde huzursuz kılacaktır.

Platon için ruhun bölümleri arasında mutlak bir denge sağlamak, ölçülü davranmaya bağlıdır. İştahın ve iradenin istekleri akıl tarafında yeterli bir biçimde karşılanırsa ruh dengede ve düzensizlikten muaf olur. Aksi takdirde arzularının ve güdülerinin kölesi olmaktan kendini kurtaramaz. Velhasıl Platon’a göre ideal insan, aklın rehberliğinde; ruhun bölümleri arasındaki ahengi ve dengeyi yakalayabilen, bütün arzularını hak ettikleri kadar doyuran ve hakikatin peşinde olan insandır.

İdeal Cemiyet ve İdeal Devlet

Platon, cemiyetin ve devletin insandan mürekkep yapılanmalar olduğu bilinciyle hareket ederek onları insan ruhu ile eşitler. Tıpkı insan ruhu gibi devleti de üçlü bir yapıda inceleyerek ruhun öfkeli kısmına askerlerin, akıl kısmına yöneticilerin, itkiler kısmına ise halkın tekabül ettiğini belirtir. İnsan ruhunda olduğu gibi devlette de bu üç bölüm arasında herhangi bir çatışma ve uyumsuzluk olmaz ise Platon ideal devletin ortaya çıkacağını belirtir.

Peki bu denge nasıl sağlanacak, ideal devletin ortaya çıkması için gerekli olan ideal insanlar nasıl var olacaklardır?

Platon bu noktada, ahlâkî nasihatlerin gereksiz ve yersiz olduğunu belirterek şaşmaz ve katı bir eğitimin insanlara entelektüel meziyetler kazandırabileceğini belirtir. Ona göre insanların tamamı akıl adı verilen donanıma sahiptirler ancak onlara adeta bir yazılım yüklenmesi gerekmektedir. İşte bu yazılım ancak sıkı bir müzik, jimnastik eğitiminin yanında edep, cesaret, adâlet eğitimleri verilerek yüklenebilir.

Bir insana kötülük yapmak ve adâletsizlik yapmak her zaman aynı şeydir. (s.51)

Çocuklarını, dahi adâletten üstün tutma! (s.59)

— Platon, Kriton, Say Yay.

Bu eğitimde sıkı ve katı gibi sıfatları defaatle kullanma sebebim, Platon’un eğitim anlayışının gerçekten de oldukça normatif bir niteliğe sahip olmasıdır. O, bireylerin çocukluktan itibaren anne ve babalarından alınarak eğitilmelerini ön görür. Çocuklara verilen bu eğitimde kullanılacak materyallerde de yoğun bir sansür olması gerektiğini savunur. Örneğin cesaret erdeminin çocuğa kazandırılabilmesi için ölüm korkusu barındıran eserler kati surette okutulmamalıdır. Bunun yanında çocuklara ders esnasında yüksek sesle gülmeleri yasaklanmalı ve Tanrılara daima güvenmeleri gerektiği hatırlatılmalıdır.

Tüm bu sıkı eğitimden geçen öğrenciler, belli şehvet ve cezbedici nitelikler barındıran testlere tâbi tutularak testin sonucuna göre toplumsal hiyerarşideki uygun oldukları yerlere yerleştirilirler.

Platon’a göre elbette cemiyetteki herkesin filozof olması mümkün değildir; filozoflar, yönetici sınıfının daimî üyeleridirler. Fakat askerler sınıfında da olsa halk sınıfında da olsa ideal devlette yer alan her birey ölçülü, ahenkli ve akla uygun şekilde yaşamayı bilmelidir. Aksi takdirde cemiyet içinde kaos durumu ortaya çıkacak ve toplumsal bozukluklar baş gösterecektir. Aksi sağlanır yani her birey Platon’un tasvir ettiği meziyetlere uygun olarak yetiştirilirse devlet varlığını aksamadan, bozulmadan sürdürmeye devam edecektir.

Platon, insan tasvirinde belirttiği ruhun tek bir bölümünün değil, bütününün mutlu olması gerektiği gibi ideal bir devlet yapılanmasında da yalnızca yöneticilerin değil askerlerin ve halkın tamamının yani bütünün mutlu olması gerektiğini vurgulamaktadır.

Ek- Platon’un İdeal Devletinden Manzaralar:

  • Erkek egemen bir toplum yapılanması vardır.
  • Çocuklar ve kadınlar ortaktır. Çocuk doğduğu anda anneden alınarak eğitim sürecine tâbi tutulur.
  • Askerler özel mülkiyete, altın ve gümüşe sahip olamazlar, müşterek bir hayatta beraber yaşayıp beraber ölürler.
  • Platon, gelin ve damat adaylarının her ne kadar kura ile belirleneceğini belirtse de aslında soy ıslahı yöntemine göre seçileceklerini belirtir. Güzel ve zeki kadınlarla, güzel ve zeki erkekler eşleştirilerek ideal bir toplum ortaya çıkarılacaktır.
  • Evlilik sonucu özürlü bir çocuk dünyaya gelirse gizli bir yere bırakılacaktır.
  • Kişiler; annesini, babasını ve kardeşini tanımayacağı için babası yaşında olan herkese baba, annesi yaşındakileri anne, kardeşi yaşındakilere de kardeş diyecektirler.

Şimdilik düşüncenin, fikrin, hürriyetin güzelliğiyle kalınız efendim, başka yazılarda görüşmek dileğiyle; sevgi ve hürmet ile.

Diğer Yazılarım:

--

--

Responses (1)