Jean Leon Gerome — Diyojen

Sadeliğin, Yalnızlığın Kutsallığı: Diyojen

Efe Salihoğlu
6 min readNov 24, 2018

Bir önceki yazımızda Antisthenes ile birlikte Kinik Okulu’nun anlayışından bahsetmiştik. Bu yazımızda da Antisthenes’e göre hem kendi döneminde hem de sonraki dönemlerde çok daha popüler ve bilinir olmuş, kinik öğretiyi daha ileri aşamalara taşımış olan Diogenes(Diyojen)’den bahsedeceğiz.

Kulağı Geçen Boynuz: Diyojen

Evvelki pasajda da belirtiğimiz üzere Antisthenes’in öğretisini temel alarak çok daha ileri düzeylere getiren düşünürdür Diyojen. İlk Çağ kalpazanlarından bir adamın oğlu olarak Sinop’ta dünyaya gelir. Babası Hicesias bir kuyumcu ve sarraftır, fakat işini kötüye kullan ve itibarsız olanlardan birisidir. Sahte para bastığı için hapse atılmış ve cezalandırılmıştır. Bu sebepten olsa gerek ki Diyojen, babası ile birlikte çok sıkıntı çekmiş; aç kalmış, sefaletlerle yüzleşmiş ve korkutucu boyutlara ulaşacak derecede tasalarla yüzleşmiştir. Bazı kaynaklarda farelere dahi özendiği, onların yediklerini yiyememekten şikâyetçi olduğu belirtilir.

Sinop‘tan ayrılarak babası ile birlikte Atina’ya gelmiş ve burada öğretisi yavaş yavaş şekillenmeye başlamıştır. Atina’da, yaşadığı sefil hayattan bir kaçış olarak tek isteğinin ‘’bilgelik’’ edinmek olduğunu söyleyerek Antisthenes’in kapısına gider. Defalarca kovulup sopa yedikten sonra Antisthenes’i pes ettirerek onun öğrencisi olma yolundaki ilk adımını atar. Doğaya uygun yaşamak kavramını öğretisinin temeline koyarak kendi felsefesini ortaya koyma yolunda emin adımlarla ilerler.

Girdiği bu yolda sadece hocasının yolunda gitmeyip babasının hayatından da birkaç yaşanmışlığı öğretisine katar. O da babası gibi sahte para basacaktı. Fakat onun sahte para anlayışı elbette ki farklıydı. Kral, general, aristokrat olarak damgalanan tüm insanlar; bilgelik, mutluluk, zenginlik olarak damgalanan tüm meta yahut mefhumlar; hepsini üzerinde koca bir yalan yazan adi metaller olarak görecekti. Bütün gelenekleri -davranış, giyim, beslenme-barınma, din- reddederek bir fıçıda(bazı kaynaklarda küp olarak da geçer) yaşamaya karar vermiştir. Zira ona göre dünya kötüdür ve birey ondan bağımsız yaşamayı öğrenmelidir. Antik dönemde hemen tüm insanlar tarafından kutsanan Prometheus dahi ona göre cezalandırılması gereken biridir. Çünkü o modern yaşamın tüm yapaylıklarını, kaosunu insanoğluna getirdiği için suç işlemiştir. Tüm bu gelenek ve uygarlık reddiyelerinin yanında; bir insanın, şansın bahşettiği iyi şeylere aldırılmadıkça tüm korkularından kurtulabileceğini de söylemiş ve bu fikir daha sonra Stoacılar tarafından da benimsenmiştir. Fakat onlar Diyojen gibi dünya nimetlerine tamamen yüz çevirme konusunda onun görüşlerini benimsememişlerdir.

‘’Yüz kızarıklığı erdemin rengidir.’’
-
Diyojen

Kişilerin en kötü yaşam koşullarında dahi erdemli, hür ve mutlu olabileceğini savunmuştur. İnsanın bu koşullarda bunu başarabilmesini de doğal ve sade bir yaşamı benimsemesine bağlamıştır. Antisthenes’in yaptığı gibi toplum tarafından ‘’uydurulmuş’’ olan aile, hükümet, mülkiyet ve yasalar gibi birçok kavramı reddetmiştir. Platon’un da ‘’İdeal Devlet’’ öğretisinde yer alan erkek ve kadınların tek bir eşe bağlı kalmaması, çocukların tüm toplumun sorumluluğunda olması gerektiği anlayışını savunmuştur.

‘’Bir insan genç ise, henüz evlenme vakti gelmemiştir. İhtiyar ise vakti geçmiştir.’’
- Diyojen

Ruhun ve bedenin disiplinine son derece önem vermiş, bunlardan ilkinin erdem ile ikincisinin ise jimnastik ile geliştirilebileceğini söylemiştir. Fakat buradaki jimnastik kelimesi günümüzdeki muhtevasından çok daha geniş bir anlamda kullanılmıştır. Yukarıdaki pasajlarda da belirttiğimiz gibi ona göre erdem doğal ve sade yaşamaktan geçmekteydi. Dolayısıyla insan ancak doğanın yasalarına göre belirlenmiş ve yapay olmayan şeyler ile ruhunu besler ise erdemli olabilecektir. Doğal olmayı insanlar tarafından uydurulan her türlü kurumdan ve kurallardan arınmakta görürken sade olmayı da giyinme, beslenme, barınma anlayışına yansıtmıştır. Ona göre; doğada var olan her şey tüm insanlığa aittir, kimsenin özel mülkü değildir. Buradaki aitlik; erkek, kadın ve çocukları kapsayacak kadar geniş bir skaladır. Bu düşüncelerden hareketle yalnızca tüm insanlık ile değil, hayvanlar ve doğada var olan her şey ile kardeşliğini ilan etmiştir.

Ben insanları sevmek istiyorum, sevmek istiyorum! Oysa bırakmıyorlar yaklaşayım insanlara, sevmeme izin vermiyorlar, uzaklaştırıyorlar beni! Bir insan gösterin bana, sevebileceğim bir insan! Nerede o? Nereye saklandı? Diyojen gibi elimde fenerle, doğdum doğalı arıyorum bu insanı, bulamıyorum. Onu bulana dek hiç kimseyi sevemeyeceğim.
- Stepançikovo Köyü, Fyodor Dostoyevski

Jacques Gamelin — Alexandre et Diogène

‘’Küçük’’ Diyojen, Büyük İskender

Yunan kültürünü yarımadanın ötesine taşıyan, Helenistik Dönem’in dünya tarihinde varlığını borçlu olduğu Büyük İskender ile bizim ‘’sefil’’ Diyojen’in sonradan uydurulmuş yahut esaslı kaynaklara dayanan birçok hikâyesi anlatılagelmiştir. Bu hikâyelerin bizim için önemi, aslında birçoğunun Diyojen’in öğretilerini ve felsefesini yansıtmasıdır. Bunlardan belki de en meşhuru kendisine ne istediğini soran İskender’e hitaben, Diyojen’in ‘’Gölge etme başka ihsan istemem.’’ yanıtın içeren hikâyedir. Meraklılar bu diyaloğun tamamına kısa bir Google araması ile ulaşabilirler. Lâkin bana göre, bunlar içinde Diyojen’in insana ve hayata bakışını içeren ve felsefesinin birçok yanını oldukça iyi özetleyen kıssa şudur:

Rivayete göre Büyük İskender, Diyojen’i üst üste yığılmış ve birbirine karışmış insanlara ait kemikler içerisinde bir şeyler ararken görür ve ona yaklaşarak ne aradığını sorar. Diyojen, İskender’e cevaben:
— Babanızın kemiklerini arıyorum fakat kemiklerden hangisinin babanıza, hangisinin kölelere ait olduğunu kestiremiyorum, der.

Bu kıssanın, Diyojen’in benimsediği ‘’doğaya dönüş’’ öğretisinin yanında ‘’kral’’, ‘’general’’, ‘’imparator’’ vesaire gibi unvanlara bakış açısını iyi bir biçimde yansıttığı kanaatindeyim. Bu konuşma sonrasında İskender’in Diyojen’i bağışlamasını; onu sefil bir adam olarak görmesine ya da ‘’İskender olmasaydım, Diyojen olmak isterdim.’’ sözünden de anlaşılabileceği üzere Diyojen sevgisine bağlayabiliriz. Son ihtimal olarak da bu hikâyenin Diyojen’in felsefesini özetlemek üzere başka bir kişi tarafından da uydurulmuş olabileceğini söyleyebiliriz.

Fakat şunu birçok kaynaktan biliyoruz ki Diyojen yaşadığı dönemde de çok fazla ün kazanmış ve tanınmıştır. Aslında bu onun benimsediği felsefe ile bariz bir tezatlık içermektedir. O; insanlardan kaçmayı, yalnızlığı ve sadeliği tercih ederken yaşadığı dönemin ‘’hiciv ustası’’ olarak nam salmıştır. Günümüzde yaşasaydı belki de internet aleminde kendisini, birçoğu kalantorlara dönük olan ‘’Thug Life’’ videoları ile tanıyacaktık.

İsmiyle Müsemma, İsmiyle Maruf

Diyojen yaşadığı dönemden sonra birçok felsefe ekolünü ve filozofu etkilemiştir. Onunla aynı dönemde var olan Stoacıların felsefesinde,onun görüşlerinin önemli bir yeri olduğunu yukarıdaki pasajda da belirtmiştik. Kinik öğretide ve Diyojen’in düşüncelerinde yer alan en iyi şeyler, daha kapsamlı ve eksiksiz bir biçimde Stoacılara geçmiştir. Stoacıların ‘’kendine hakimiyet’’ öğretisi Diyojen’den birçok iz taşımaktadır. Yaşadığı dönemden sonraki dönemlerde fikirlerini benimseyen isimleri saymak ile bitiremeyeceğimiz kesindir. Fakat bunlardan en önemlisi belki de benim için de çok değerli bir filozof olan Schopenhauer’dur. Onun da hayata bakışı Diyojen’in birçok fikriyle örtüşmektedir. Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar isimli kitabında Schopenhauer, fikirlerinin bazılarını savunurken Diyojen’e atıflarda bulunmuştur.

Kinik öğretinin tanınmasında en önemli etkisi olan isim şüphesiz ki Diyojen’dir. Onun ardından bu öğreti uzun yıllar devam etmiş fakat onun öğretisinde de yer alan ‘’kayıtsızlık’’ fikri çok ileri boyutlara varmıştır. Kinikliği sonraki dönemlerde popüleştiren isimlerden birisi olan Teles’in şu sözünde bu kayıtsızlığın boyutunu görmek mümkündür: ‘’Oğlum ya da karım öldüğü için ben hâlâ yaşadığım halde neden kendimi ihmal edeyim, işime gücüme bakmayayım?’’

Diyojen Sendromu

Genellikle sosyokültürel seviyesi yüksek insanalarda görülen bir sendromdur. Çevresi ile uyum sağlamakta ve insanların davranışlarını kabullenmekte zorlanan bu kişiler zaman içinde birtakım davranış bozuklukları göstermeye başlarlar. Bu davranışların boyutları o kadar ileriye gider ki bu insanlar; kir pas içinde, dağınık, kaotik bir ortamda yaşarlar. Yakınlarındaki insanları fark etmemeye ve bazı duygularını yitirmeye başlarlar. Hayat standartları oldukça düşüktür ve kimseyle iletişime girmek istemezler. Bu sendrom bazı uzmanlar tarafında ciddi bir nöropsikiyatrik bir durum olarak görülmektedir. Sanıyorum ki böyle bir sendroma hangi sebepten dolayı Diyojen’in adının verildiğini bu yazı ile birlikte anlaşılacaktır.

Diogenes Club Rule

Diyojen Kulübü

Sir Arthur Conan tarafından yazılan Sherlock Holmes hikâyelerinde geçen hayalî bir centilmenler, beyefendiler kulübüdür. Bu kulüp toplumdan uzaklaşıp düşünmek, sorgulamak, kitap ya da gazete okumak için Holmes’ün ağabeyinin önderliğinde birkaç centilmen tarafından kurulmuştur. Buradaki insanlar yalnızca entelektüel becerilerini geliştirmek için bir araya gelirler ve bu insanların tamamı kalburüstü diyebileceğimiz sınıfa mensupturlar. Bu kulüpteki insanların sosyalleşmesi yasaktır ve ihraç nedeni olarak görülmektedir.

Teodor Kasap tarafından çıkarılan Diyojen dergisi Türk edebiyatındaki gerçek anlamda ilk mizah dergisi olarak kabul edilmektedir.

Bir sonraki yazımızda da insanoğlunun en güzel eserlerinden biri olan felsefenin dehlizlerine inmeye devam edeceğiz.

Saygı, hoşgörü ve bilgi ile kalınız…

Diğer Yazılarım:

--

--

No responses yet