İnsan Neden Boyun Eğer?

Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev (Etienne de La Boétie)

Efe Salihoğlu
7 min readMar 3, 2020

Bu yazının konusu, Montaigne’in, Denemelerinde ismine sürekli olarak rastladığım ve yine Montaigne’in kendisinden ‘’çağımızın en yüce insanı’’ olarak bahsettiği düşünce, hukuk ve devlet adamı Etienne de La Boétie’nin tek eseri Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev. Montaigne sayesinde tanıştığım bu adamın fikirleri, sorgulayışını pek beğendiğim için onun hakkında bir yazı kaleme almak istedim. Okumak, hemhâl olmak isteyenler buyursunlar:

Montaigne ve La Boétie

Boétie, oldukça genç bir yaşta (33) hayata gözlerini yummuş, geriye yalnızca Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev isimli eserini bırakmıştır. Bu eser, hacim olarak küçük olsa da anlam ve yorum olarak büyük bir düşüncenin eseridir. 16. yüzyılda söz konusu dahi edilmeyen birtakım sorulara cevap aramak amacıyla yazılması, cemiyetten ziyâde bireyi ön plana alması, sorgulamayı bir sanat olarak karşımıza çıkarması hasebiyle kanaatimce son derece elzemdir.

Eser, birçok siyâsî kesim tarafından kendi lehlerinde yorumlanmış, demokratlar demokrasi yanlısı olarak, anarşistler anarşi yanlısı olarak, Huguenotlar direniş öğretisi yanlısı olarak yansıtmışlardır. Oysa bu eser herhangi bir siyâsal düşüncenin destekçisi olmak yâhut tenkidini yapmak için değil, bizzat insanın kendisini irdelemek için yazılmıştır.

Gönüllü Kulluk

La Boétie’ye göre herhangi bir siyâsal iktidarın var olması için bu iktidara boyun eğecek, gönüllü kölelik/kulluk yapacak halk kitlelerinin var olması gerekmektedir. Dolayısıyla yine ona göre herhangi bir siyâsal iktidarın var olduğu bir ortamda zorunlu olarak köleliğe boyun eğmiş insanlar da vardırlar.

(Boétie’nin siyâsal iktidarı devlet kavramının kendisine eşittir.)

Siyâsal iktidar erkini ister doğrudan doğruya halktan ister zorlayıcı güce dayanarak ister akrabalık yoluyla almış olsun, Boétie’e göre bunun herhangi bir önemi yoktur. Zirâ yönetilen ve yönetenin olduğu her yerde mutlak olarak efendilik ve kölelik sistemi mevcut olacaktır. Boétie’e göre bu durum insan doğasına aykırıdır. Zirâ ona göre insanlar, doğaları gereği özgür doğarlar ve özgürlüğe teşnedirler. Dünyanın her yerinde bulunan bu efendilik/kölelik sisteminin var olma sebebi Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev isimli eserin temel sorularına kaynak oluşturur:

- İnsanlar neden bir kulluk sistemine ihtiyaç duymuşlardır?
- İnsanların boyun eğme sebepleri nelerdir?
- Nasıl olur da siyâsal iktidar bunca haksızlığa rağmen meşruiyetini sürdürebilmektedir?

Eseri irdelediğimizde Boétié’in devlet mekanizmasının neden var olduğuna dâir bir cevabı olmadığını görürüz. Ona göre devlet; şans eseri, kaza ile yahut kendiliğinden ortaya çıkmıştır. Yazının başında da belirttiğim gibi Boétie’in asıl amacı bu kökeni bulmak değildir zaten. Onun asıl soruları insana dâirdir ve insandan yola çıkarak cevaplar vermeye çalışır:

  • Bazı insanlar güç kullanarak diğerleri üzerinde egemenlik kurmak isterler. (Ona göre bu doğaldır, tıpkı diğer hayvanlar gibi insan da doğal gücü kullanarak hâkim olmak ister.)
  • Bazı insanlar köleliğe, boyun eğmeye râzı olurlar. (Boétie’e göre bu durum kesinlikle doğal değildir; doğaya ve insan doğasına aykırıdır.)

Boétie’yi âdeta şaşkına çeviren, aklının almadığı nokta da ikinci maddedir. Bu madde, bir eser kaleme almasına esas teşkil eder. O, insanların böylesine boyun eğmesine ve sessiz kalmasına tüm eser boyunca şaşkınlıkla karşılık verir. Bu durumun âdeta bir ‘’kolektif çıldırma’’ olduğunu belirtir. Zirâ insanlar onun için özgür doğarlar ve özgür yaşamak isterler. Aristoteles’in zoon politikon (siyâsal hayvan), tanımlamasının karşısına insanı ‘’siyâsallaşmış/siyâsallaştırılmış hayvan’’ olarak çıkarır. Şu alıntıyla Boétie’in kendi zihninden düşüncesini aktarmak isterim:

‘’Tanrı’nın vekili ve insanların yöneticisi olan doğa, birbirimizi yoldaş olarak ya da daha doğrusu kardeş olarak bilelim diye, hepimizi, bir tek dökme kalıbından çıkmışcasına aynı biçimde yapmıştır. Bize verdiği armağanları paylaştırırken bazılarına gerek beden gerekse akıl açısından diğer kişiler egöre çeşitli üstünlükler sağlamıştır. Doğa, bizi kapalı bir kampa koyarcasına bu dünyaya koymasına karşın, en güçlüleri ve en akıllıları, bir ormandaki silahlı haydutlar gibi en zayıfları ezsinler diye bu yeryüzüne yollamamıştır’’ (Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev, İmge Kitabevi, s.27).

Boétie, Platon gibi Locke gibi Rousseau gibi Hobbes gibi ideâl cemiyetin ne olması gerektiği konusunda sistematik bir düşünce ortaya koymaz. Ona göre olması gereken bölünmemiş, barışçıl, akla dayalı bir cemiyet oluşturabilmektir. Elbette bu noktada Boétie’e çokça eleştiri getirilebilir. Kültürleri, inançları, yaşam ideâlleri tamamen farklılaşmış insan soyları nasıl olur da doğa durumuna, ilk hâllerine döndürülebilirler? İnsanın olduğu yerde savaş olmaması mümkün müdür, insan doğası gereği gerçekten iyi midir, insan gücün peşinden mi birliğin peşinden mi koşar gibi sonsuz sayıda soruyla karşısına çıkabiliriz Boétie’in. Yalnız, getirilecek tüm bu eleştiriler onun eserinin değerini bir nebze olsun azaltmayacaktır. Zirâ onun eleştirdiği asıl nokta defaatle söylediğimiz gibi herhangi bir erk karşısında boyun eğen, kabullenen, sineye çeken insan modelidir.

O; cemiyete, bireylere isyan etme, baş kaldırma gibi bir yöntem de önermez. İnsanların kulluk etmemesi için yapması gereken tek bir şey olduğunu belirtir: kabullenmemek. Ona göre kimse kimseyi, isteksizce köleleştiremez ya da boyun eğdiremez. Ortada bir kölelik/kulluk söz konusuysa orada mutlaka bir kabulleniş vardır.

Halklardır kendilerini teslim edenler. (s.23)

Ağzına çalınan iki parmak bal ile cezbedilen halklar kadar, ne avcı düdüğüne kanıp tuzağa düşen saf bir kuş, ne de yem için oltaya takılan bir balık olabileceğini düşünmeyin. (s.44)

Boétie’in eserinde, dönemin siyâsal iktidarından çok onun tebaasına sert eleştiriler getirilir. Bu tebaanın artık kurtarılamayacağını, onlar için kulluk etmenin doğal hâle geldiğini zira onların da atalarını örnek aldıklarını ve artık sorgulamayı bir kenara bıraktıklarını söyler. Boétie, bir ışık yakmak, bir yol çizmekten uzaktır. Onun eseri daha çok var olanın eleştirisi konumundadır. Umutsuzluk ve kötümserlik eserinin her yerinde hissedilir bir hâl almıştır. Cümlelerinin hiçbirinde militan, isyankâr bir hava sezilmez. Dolayısıyla o, bir ideoloji insanı olmaktan çok uzaktır. Kanaatimce onun için daha çok ‘’toplum eleştirmeni’’ yakıştırmasını yapmak daha doğru olacaktır. Zirâ o, birçok şeyin değişmeyeceği kanaatindedir. Kulluğa alışmış, gönüllü hizmet eden bir halkın kurtarılması söz konusu dahi değildir (s.32). Aynı zamanda devletleşmiş bir insan cemiyetinin tekrar devletsiz hâle getirilmesi de mümkün olmayacaktır (s.32). Kulluğa alışmış halklara seslenerek şöyle bir eleştiri getirmekten öteye gitmez:

‘’Onun (siyâsal iktidar) daha güçlü ve sert olması ve böylece dizginleri daha da sıkı tutması için kendinizi zayıflatıyorsunuz’’. (s.26)

Pekâla, halkların bu hizmet, kulluk aşkı neye dayanmaktadır? Boétie, bu durumun kesinlikle korkudan kaynaklanmadığını söyler. Zirâ tek bir kişiden yüz binlerin korkması pek akıl kârı değildir. Bunun esas sebebi olarak insanların geleneklere, ideolojilere bağlılığını gösterir ve insanların akıllarını işletmemelerinden dolayı kendilerine dayatılan türlü hegemonyalara boyun eğdiğini söyler. Halkların bu durumun erdemsizliklerin en büyüğü olarak niteleyen Boétie; geleneklerin, göreneklerin yerleşmiş temel yanılgılar olduğunu beliterek bunların yüzyıllardır uygulanmış olmasının, doğru olacakları anlamına gelmediğini belirtir ve şöyle seslenir: ‘’Yıllar, kimseye kötülük yapma hakkını vermez! Yoksa haksızlık büyür gider.’’ (s.38)

Tiran Nasıl Hükmeder?

Boétie, tiranın gücünün kurulu olan sisteme dayanadığı belirtir. Bu sistem hiyerarşik olarak birbiriyle ilişkilidir, bu ilişki salt çıkar ilişkisine bağlı olarak meydana gelmektedir. Ona göre, bu hiyerarşinin başında bulunan kişi (tiran) bu çıkar ilişkisi yoluyla birden başlayarak milyonlara hükmetme gücünü kendinde bulmaktadır. Tiranın etrafında bulunan altı kişi ondan birtakım yararlar sağlamak amacıyla boyun eğerler, bu altı kişinin de etrafında onlardan yarar sağlamayı isteyen altı yüz kişi bulunur benzer şekilde altı yüz kişinin etrafında da altı bin kişi… Boétie’e göre bu böyle sürüp gider, böylece tiran çıkar ilişkisinin tepesinde yer alan kişi olarak son derece kudretli bir hâle gelir ve gerekirse milyonları dahi köleleştirebilir. İnsanların büyük bir para ve yükselme hırsıyla dolu olmasını bu çıkara dayalı hiyerarşinin temeline koyan Boétie şöyle söyler:

‘’…ganimetten pay alabilmek ve büyük tiranın altında kendilerini küçük tiranlar yapabilmek için çevresinde toplanıp onu desteklemeye başlarlar. ’’ (s.53)

‘’… gerçekten tirana yaklaşmak, özgürlükten biraz daha uzaklaşmak ve kulluğa dört elle sarılmaktan başka bir şey olabilir mi?’’ (s.54)

Göründüğü üzere eser yüzeysel bir okumayla siyâsal bir muhtevaya sahipmiş gibi görünse de aslında cemiyet yapısına ve onun içindeki insana son derece elzem eleştiriler getirmektedir. Birey olabilmenin önemini işlemesi, entelektüel elitizmi yüceltmesi, aklı, sorgulamayı ön plana alması, bir klişe hâline gelmiş olan sistem suçlamasından uzaklaşarak insanlara yönelmesi, ideoloji bataklığına hiçbir şekilde saplanmaması, yozlaşmaya son derece güçlü bir ışık tutması yönünden Boétie’nin eseri evrensel ve zaman ötesi bir muhtevaya kavuşmuştur.

Marx’ın sistematik toplum yapısında, Kropotkin’in devletsiz toplum anlayışından, Locke’un mülkiyet eleştirisinden, Rousseau’nun çelişkilerinden, Hobbes’un bağımlı insan anlayışından onu ayırt eden temel niteliği eserinin temeline bireyi alması olmuştur. Onlar kadar mâruf olamamasının sebebi belki de insanlara sistematik bir ideâl sunmamasıdır. Lâkin kanaatimce o, bu isimlerin hiçbirinden daha az değerli değildir.

Fikirlerini birçok yönden yadsıyabiliriz elbette, belki de hiçbir söylediğine katılmayabiliriz fakat bugünkü toplumu, toplumun içindeki bireyi anlayabilmemiz için kütüphanemizde mutlaka bulunması gereken bir eserdir ‘’Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev’’.

‘’Kişiler, zengin olmak için hizmet etmek isterler. Fakat gerçekte onlar, kendilerine ait olan hiçbir şey kazanmazlar çünkü kendilerinin bile kendilerine ait olduğunu söyleyemeyecek kadar köleleşmişlerdir.’’ (s.55)

Şimdilik düşüncenin, fikrin, hürriyetin güzelliğiyle kalınız efendim, başka yazılarda görüşmek dileğiyle; sevgi ve hürmet ile.

Diğer Yazılarım:

--

--

No responses yet